gün olup, ayrılık vakti gelirdi, kelimelerden, kelimeler kadar kendinden, kalbinden, seslendiklerinden.. insan, sesini duyurmak için çığlık atar.. oysa asıl maksadı, kendi gibi bir çığlığı aramaktır; bir karşı kıyı, yankı bulup dönecek...
insan, bir kalbe bunun için dayar kalbinin kulağını.. bir kalbin derin kırılışı kadardır, aynı yerlerden kırılmış bir başka kalbi arayış serüveni..
duyduğun her sahipsiz çığlık, hayatın sert fırtınalarında, sağanak yağmurlarında kanat çırparak, bir saçakaltı bulup sığınmaya çalışan, göç yolunda yolunu kaybetmiş kuş.. çığlık, annesiz bir kuş; yuvası anlayanın kucağı..
her ses kaynağına nispet edilirmiş, her çığlık bir kalbe işaret.. kim göçe kaldırıp gökyüzüne uçuruyorsa kelimelerini, konacak bir dal, yalnızlığa bakan bir pencere pervazında iki müşfik kelimeyle oracıkta çatılmış, ‘anlam’dan bir yuva arıyordur kelimelerine, kelimelerine gizlediği kalbine..
yazmak hayâl değil.. görünürde kendinden bir alâmet vermese de bir yazıcı, hayâl değil.. gerçektir yazmak; acılarımız kadar, katrana bulanmış uykularımız, o uykularımızdan sıçrayarak uyanışlarımız kadar gerçek, çığlıklarımız kadar gerçek..
işte, kelimelerinden anlaşılır bir kalp, konuşan biri gizleyemez kendini.. ve kelimelerin böyle bir sihri var..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder