Çarşamba

bütün aşklar tatlı değil, platonik başlardı…

çünkü aşk tek taraflıydı ve erildi o taraf ve ben de bi erkek tarafıydım..

3

yazandan ön açıklama:

‘bütün aşklar tatlı değil, platonik başlar’

tek taraflı yani!. öyle dediydik en son..

şu söylem… lâf-ı güzaf da değildi öyle, yeryüzünde milyarlarca örnekle, bizâtihi yaşanmışlığı vardı, hakikatti!.

cinsiyetçi filan değiliz.. ama o tek taraf da ezici ekseriyetle de adamlardır.. yani erkek tarafı, çünkü erkek yaratılış tâliptir, dişil yaratılmışlar, kızlar, kadınlar matlub.. kızlar kaçar, oolanlar kovalar.. n’apalım, ilâhi yasa böyle!. bi itirâzı olan burya değil, “makamların makamı”na başvursun!. yiyosa tabi!.

kadın âşık olunan, peşinde koşulan, istenen, arzulanan, beklenendir.. hayvanlar âleminden bi iki uç örnek hâriç, bütün canlılarda böyledir bu!. e, fıtrata, tabiata da yalan söyletecek hâlimiz yok ya!. ayrıcana, şunu da şurya bilgi notu olarak iliştirelim, lâzım olur bigün;

nedeni bilinmez, hikmet-i hüdâ bi hakikat; bütün mâhlûkatın erkeği süslü, gösterişli iken bi tek insanoolunun dişisi süslü, alımlı, renkli çekici, güzeldir.. burya kocaman bi soru işâreti; çok enteresan mı enteresan bi sonuca ulaştıracağı kesin de emînlikle; bi soru işâreti, şurya bi yaşlı mutsuz bi ağaç, belki şurada da heycanlı minik bir dere çağıldıyordur… ne diyon yaa, bob ross’la resim sanatının ne işi var lan şurda?!. sulandırma da anca bu kadar olur!.


-tamam penbe, bi eyitimim neyi yok benim, bi karizma adam fikan deyilim.. aksine, hödüün tekiyim.. bu yüzden, terketmek değil, defetmekte haklısın hayatından.. tamam, sana göre çok sığım ben, darım; çelik korseden, ters kelepçeden, alüminyum cendereden beterim, nefes aldırmıyorum, rahat bırakmıyorum.. adıma “kerpeten muzaffer” deseler yeridir..

almadım bi eyitim neyi yâni; bi birikimim yok, çulsuzun tekiyim.. ilk gençliğimden beri kafam da acayip karışık.. şu hâlimden belli değil mi, hâlime bakmıyom, hasan dağı’na oduna çıkıyom bak ve haddini bilmez bilmez, senin gibi eğitimli kültürlü soylu, zekî, aklı baştan alıcı, güzel mi güzel, ama uçuk mu uçuk, başına buyruk, burcundan güvenilmez, üç adım beraber yürümeyi, ipiyle kuyuya inmeyi bırak, köşedeki bakkala gidilmez, zengin bi kızın dest-i aşkına talip oluyom?!.

çok anormalim ben, çook!. bu yüzden bi piskolokun psikosuna, bi piskoposun “senin bir suçun yok yavrum, tamam, günahın büyük, âşık olmuşsun, ama tanrı bağışlayıcır!. gel bi günah çıkaralım senle?!. (saol lan peder, ben sana şimdi şurdan bi günah çıkarırım, aklını alır!.) tarzı diyaloğuna takılma ihtimâlim çok yüksek deyil, kesin!. bi sosyolokun mal bulmuş mağribî gibi yapışıp, üzerinde yıllarca çalışma yapacağı bi sınıfsız sınıfın elemanı, dünyaca ünlü bi antropologun kazısı esnâsında bulduğu, adını bizzat kendinin ‘muzosafarus’ verdiği, türünün ilk tek ve son örneği, tarih öncesi zamanlardan kalma bi dinozorus yaratığım..

biraz çekilir yanım, az bi câzibem, bi tipim, birazcık pitoresk bi görünümüm olsaydı iyi olurdu penbegül.. âh, o zaman belki bi ressamın şovalesinde fırçasından tuvaline düşer, belki bi fotorafçının objektifine takılıp kadrajına girer, olağanğstü ışık oyunlarıyla, dünyaya şöhret salacak, bütün yarışmaların tozunu attırıp birincisi olacak bi foto çeker,  bir yazar beni baş bi roman kahramanı olarak görür, benim için bi kalem oynatır, dünyada 17850’inci baskısı yok satacak, bestten de best, sellerden de seller bi kitabına konuk ederdi.. ama nerdee, 

sonuçta ben;

bütün o kelle kelle, kalıp kalıp, raf raf, uzun metraj kitaplarının, çarşaf çarşaf makalelerinin, ulus ve uluslararası sempozyum açılış konuşmaları, kapanış sunumlarının, canlı yayın röportajlarının, basın önü beyanatlarının, süreli süresiz basılı çalışmaların bi kişisi karakteri konusu, tüm bunların sebeb-i illeti, mesnedi olacak bi özellik, kapasitede değilim!. dünya sevgisi, yaşama sevinci, hayat hevesi, heyecanı hususunda azcık bi şanslı yaratılsaydım olurdu..

dahası;

varsıllıklarının, yükselttikleri titr, ünvan, makam binâlarının arsası temeli bahçesi arazisi ben değilim, avuç içi kadar ufacık bi yerim yok dünyalarında!.

hayatlarında bi bişe değilim!. ne biliim, hani,  borsalarında düşmek sûretiyle bile bi değer ifade edecek bi varlıkları, toplum içinde bunca yüksek yerlerinin taşıyıcı kolonlarının bi çakıltaşı bile değilim ben yani!.

ben kendimi şöyle ottan n’oktan, deyersiz biri görürken, onlar?!!. onlar nası bakıyolar acabaa, oturdukları yüksek taht, kerevet, balkonlarından bakarken ne görüyolar bende ve ne diyolar benim için?!!.

belki şuyum;

“her tür kazanımlarının forsası, ağır işçisi, birikimlerinin zorunlu emekçisi, diktikleri gökdelenlerinin, plazalarının bilinçsiz kalfası, boğaz toku işçisi çırağı?!!.”

belki bütün şunları sâyemde edindiler, kazanımları benim üzerimden, belki, ama gönüllüsü, gönüllüleri değilim, olmadım hiç!.

herkes gibi, sâdece yaşadım; kendi hâlimde, çöplüğümde, bütün kabahatim, cerahatimle kendi içime aktım, gidiyorum, hepsi bu!.

yaşadıklarım…

onlara anlattıklarım daha damlası değil içinde kaybolduğum olaylar uzayının.. hikâyem, kara bahtım kem tâlihim minvalinden, açmazlar çıkmazlar, çözülmez kördüğümler, girift, oylumlu, abartılı grotesk süslemeler, arabesk örgülerle dolu..


gördün işte penpe, kimsenin işine yaramaz, kaybetse sevinir, hurdacıya versen, en yakın çöp konteynerine atmak için bile bi dünya paraya mâlolacak, geridönüşümü bile olmayan bi atığım ben!. yılbaşı çamcıklarının bile çok kıymetli olduğu bi hafta, hün, geceleri var, benim bi yılbaşı çamcıı yanında kıl kadar, tüy kadar değerim yok!. batsın bu dünya penpe!.

yâni;

bişey de bende benimle hayat bulsun, hayata geçsin?!!. ama yok işte!.

ferdi abimizin “yapıştı canıma, bir kara sevdâ” şarkısındaki gibi, yapışmış işte, üstüme bi kara kader, dönüp dolanıp duruyom hayatın dev anaforlarının tam ortasında çâresiz bi saman çöpçüğü misâli!.

düşmüşüm işte, dünyanın geri dönülmez bir kıstağında bi girdabına, debelenip duruyom!,

“benim adım dertli dolap” gibi; dön baba, dönelim?!!.

“bütün aşklar tatlı başlar”.. yalan değil!. ama başlayan aşk ise, ortada aşk varsa!.

isterdim ki, şarkıdaki gibi benim de tatlı başlasın, tatlı olsun aşkım..

daha bi ışık yılı bile olmamış, gıcır gıcır, yesyeniyken nası böyle eskidi birden, ekşidi, acıdı, kimyâ bozan bi hamule, mâzinin mezarlığına atılmalık bişey oldu da angara’nın daşına, gözlerimin yaşına bakmadan attın beni bi kenara, hayatından?!. aydın abası, sepet havası yaptın aşkımı, durduk yerde..

hayatından çıkarınca beni olay değişti, “geçen geçti, sezon bitti, önümüzdeki maç… pardon, aşklara bakmalık, yenilerine yelken açmalı”k blr durum hâsıl oldu..

artık önünde daldan dala, zevkten keyfe, gönülden kucaa, harc-ı âlem, zıpzıp bi hayat bekliyor seni!.

ayırlı uurlu olsun diycem de şurda, benim aşk acım, gönül yaram, yara bere, yerlerde hissiyatım üzerinden doğacak neşen seni nerelere götürür, bilmem!.

Hiç yorum yok: