Perşembe

rubikon’u geçmek…

12

gerçeğin bir derinliği var ve dipsiz değil.. bakmaya cesaret edip inerken, duvarlarına çarpa çarpa ilerlerken, tutunamayıp düştüğünde çıkardığı sesin yankısı kolay kolay kesilmez, uğultusu gerçeğin kendi derinliğinin de ötesine geçer, uzun uzun, yankılana yankılana gider..

gerçeğin yankısının açtığı kesikler gerçeğin açtığından daha derine iner..

aynı sıkıntıların, aynı bunalımların, aynı çıkışsızlıkların kapılarından girip, dehlizlerinden her gün aynı şeylere bakarak, aynı şeyleri görerek geçmek, sonunda aynı çıldırtıcı monotonluğun yüzüyle karşılaşmak, günü bir önceki günün, günlerin sonuna çektiğin aynı yekûn çizgisiyle kapatıp, her günü bir ötekine mağlubiyet ve kayıplarla, muhasebesinde hep içeri girerek, üst üste yığılan boş hâsılatla devredip, zorunlu onaylayıp altına aynı imzayı koyup, bir sonraki günün üzerine aynı isteksiz, arzusuz, heyecansız devirmek, hayatı anlamsız bulup, yaşamayı gereksiz görmenin o tehlikeli, geri dönüşü zor eşiğine getirir..
bazen hayat, hayâle kaçıp sığınmaktan başka yol, işte böyle bırakmaz insana.. hayâl, insanın akıl beden ruh sağlığını koruması, kalbini öldürmemesi, yaşamayı kaldığı yerden sürdürebilmesi için, tamamen çaresiz hissettiğin yerde işaret eder kendini, beni gör artık, çare benim diye.. 

hayâl, insana, çalınmış çırpılmış, yağmalanmış, belki yarısı sonuçsuz oyalanışlarla tüketilmiş bir ömrün, varsa kalan, öteki yarısında, artık ona yeni bir şeyler katmak için yeni bir pencerenin açılma vaktinin geldiğini böyle söyler..

kapıların kapandığı, hayatın açmazlarının dimdik, aşılmaz bir duvar gibi yükselip karşısına dikildiğinde yeni bir pencere açtırır insana hayâl kurmak..

hayâl kurmak umuttur da ve umut da bir pencere.. o pencereden bakmak umuttur ve umut fenâ kışkırtıcıdır..
umuda bakmak, yaşamaktır.. yaşamak denilen şeyin kendisi zaten kışkırtıcıdır..

işte, hayâl gibi, umudun da sonu yok.. ve bir ümîdi olmayan bir kalp ölü bir kalptir, bilirsin penpe; ve umutsuzluk da küfür!.

insan yalnız da olsa, ufukta görünür, sağ sâlim çıkabilecek bir kıyı olmasa da, etrafında ışıklarını yakmış, uzak-yakın geçen bir gemi görünmüyorsa da, küçük sandalıyla, kendince bir yaşama sevinci, sakin bir deniz hayâli, en zor zamanında, yanıbaşında birdenbire belirecek, heyecanla bordalayacağı, süzülen bir beyaz yelkenliye rastlama umuduyla sessizce alarga deyip açılmalı hayatın bilmediği o çalkantılı, fırtınaları sularına, yalnız da olsa seyretmeli, bata çıka da olsa, ilerlemeli, kaderine yürmeli.. “rubikon’u geçmek” gibi..

işte penpe, her insan gibi, bir adım önümü göremediğim, sonunu bilmediğim bir yolculuğa çıkarılmışım ben de.. hayatın derin sularına bırakıldığım gün başlamış, benim de yaşamaya tahammül sınavım.. mâdemki de kucağına bırakıldık hayatın, tahammül gerek ve bunun için de umut..
bunun için hayâl kurmaktan hiç vazgeçemeyeceğim ben; hayatın yüzüme yüzüme çarpan hırçın endişeli derin sularında yüzebilmek için..

âşık olmasaydım ben ne yapardım penpe?!!. ne hisseder, ne kemâl bulur, ne anlardım hayatı dünyayı insanı ve aşkı ve ne de yazabilirdim bunları!.

işte,
bir gün, karanlıkta bir deniz feneri ışığını yakacak, bir gemi geçecek yakınımızdan, halatını uzatacak, çekip alacak, emniyetli huzurlu kıyılara güzel şeylere götürecek; umut ediyorum..
vazgeçsem umuttan, vazgeçsem ummaktan, hayattan da vazgeçmiş olacağım..
yapmayacağım bunu; çünkü öldürmek istemiyorum kalbimi..

olanı biteni sakin karşılayıp kabullenmeli dediğim o!. hayatı yaşayarak görmek, yaşayarak anlamak, sonrasında yaşayarak ölmek gibi bir büyük güzelliğe doğru bir yola çıkarıyor; en zor sularında gönül huzuruyla seyredeceğin… işte bu yüzden, sâkin kıyıları bizden sanki hep uzakmış gibi baksak da hayata, her yönüne, her yüzüne, her engeline şâhit ola ola ve yaşaya yaşaya yürümeli; aldanmaların kucağına sakınmadan bile bile atılıp, her seferinde aşkın ve acının yakışını derin hissetsek de..

hayat da sanki, bizi o sâkin kıyılarına hiç çıkartmayacak gibi, üstümüze üstümüze geliyor, sanki batırana dek uğraşacak gibi bizimle, fırtınadan fırtınaya atıyor gibi?!. ama sanki de kalbimiz de bundan pek râzı gibi, kürek çekiyoruz üstüne üstüne, korkmadan, cesaretle!.
fırtınalı sular bize yakışıyor mu, ne?!.

../.

Hiç yorum yok: