Salı

penpe ile muzaffer’in aşkı

1

(kitap-fuar-tanışma-mektuplar…)

bu sana ilk mektubum penpe!. beni pespempe, acayip hülyâlı bi aşktan kopkoyu kapkara bi karasevdâya düşürüşünün, ayrılığın acısının gâvur baskını gibi gelip böörüme hançer gibi saplandıı ilk gününden sesleniyorum sana!.

“ööle bi aşk yok olm, kendine gel!!” diye aşkımı deptiğin andan beri deli divâne, serseri biçâre bi biçimde sokaklardayım.. zaten de zaten hiçbir plansız pırogramsız, ön almasız, gelişine gelip gidişine yaşayan, serseri ruh bi adama sokaktan başkası yakışmazdı.. işte, bozmadım kaderin ve insanlığın hakkımdaki kanaatlerini, bu kez doğrudan senin düşürdüğün sokaktayım, sana oradan sesleniyorum..

çok müteessir oldum, çook!. daha iki gece evvel kulaama fısıldadıın o mütiş aşk sözcükleri, e-mektuba yazdıın o eşsiz satırlardan sonra âniden “çık git hayatımdan, defol!.” demek?!!. aşkolsun sebzegül!.

oldu da zaten!. sana olan aşkım elinin körü, ceenneminin dibi oldu!. görenin “deli mi ne?!!” dediği bi adam oldum, nereye gittiimi, ne yaptığımı bilmiyorum!. bastıım yeri toprak diyerek geçiyorum, tanımadan, altında kim yatıyor, üstünde kim var, düşünmeden!. çok kötüyüm sebzegül, çok kötü!. sâyende enkaza döndüm, âdetâ zombiyim!.

var ya, bugün, sosyetenin yeni trendi sultanbeyli şanzelizesinden bi çıktım, bi baktım denize gelmişim, üsküdar sailine, durmadım, yürüyerek geçtim boazı, eminönü, sirkeci, sarayburnu derken, kendimi yeşilköy sahilinde buldum.. sail ana baba günü, her tür mahluk!.. tabi, bunu ben demiyorum!. baksam göreceğim, görsem diyeceğim de, görmüyorum!. bunu yürüyüş yolunda ud çalıp şarkı söyleyen, âmâ adam söylüyo, söyledi bana “bugün daha da kalabalık” diye.. hiç şüpelenmedim , lan yoksa bu adam görüyo mu diye, çünkü ben “gönül gözü” diye bişeyin varlığına cân-ı gönülden inanıyordum.. yani, âmâ ûdî abimin dediği kesin; sail yolu olduğundan da kalabalık bugün.

hani hayatından ‘out’ şut, def-i hâcet yapınca sen beni, iyi değilim hiç filan dedim de, epten de kötü deyilmiş hayat neclâ, acayip enteresan, muazzam ojj şeylerle de karşılaşabiliyomuş insan.. insanlar buna “hayatın cilvesi” diyormuş, yürüyüş esnâsında bizzat müşahade ettiim cilvesini hayat teyzenin..

ona niye ‘teyze’ dedim, bilmiyorum, tuaf bişe oldu, hayat kader kısmet teyze sail yürüyüş yolunda işte o bi âmâ adama toslattı.. hani sail bugün çok kalabalık diyen.. hani kesin görüyo dediğim…

yani, toslaşmadık da, âmâ adam orda, sailde ud çalıp, şarkı söylerken mütemâdî ben yoluna çıkmışım..

anlatiyim;

henüz taptâze ya yaptığın sepet havası, sepetlenişim, bunun üzerine nereye gittiğimi, ne yaptığımı bilmeden yürüyorum ya,

yürüyodum düşünceli, dalgın, anaa, bi ud sesi, uzaktan.. hiç kaçırmam biliyosun, güzel allahım bi kulak vermiş, sanırsın denizde yelken, karada çanak anten, uzayda en uzak, en ufak sinyalleri kaçırnayan, son slstem uydu..

çok sevdiğim refik fersan’ın hicaz peşrevini seslendiriyor udla biri?!. acayip titredi içim.. çok severim hicazı ve bu peşrevi..

sesler çoğalıyor.. şarkıya girişten önce son çıkış, peşrevin 3-4. hânesi ve sonu ve şarkının girişi, 2 dolap bitmek, şarkı başlamak üzere, seyyar mikrofona yanaşmış âmâ adam, başladı başlayacak, hemen başına dikildim, şarkıya girişini bekliyorum, eşlik edecem, ama önce hafif sesle selâm verdim, küçük, seyyar tesisatın sesi çok açık değil, kulaan zarına zarına depmiyor, aksine, gayet hoş duyulur desibelde; beni duydu ve aldı selâmımı ve saniye sonrasında güzel, yumuşak bi sesle “aşkımız ne güzeldi/bittiğinde anladım/pişmanlıklar faydasız/gittiğinde anladım”a başladı.. en sevdiğim şarkılardan ve amanallah, refik fersan dayının o meşhur hicaz peşrevinden sonra bu şarkı?!!.

daha “aşkımız ne güzeldi” kısmı bitmeden allah dedim giriştim şarkıya.. hani algıları çok güçlü âmâların, sesimi yükseltmemiştim, hattâ nerdeyse fısıltı gibiydi, bastırmasın sesini diye, ama âmâ ânında aldı kulaa, şarkıyı söylemeyi kesti, sustu, yüz işaretlerinden şarkıyı bana bıraktığını anladım..

çok güzel de çalıyor, söylüyorum, ses yükseltip yavsş yavaş..

söylüyorum, ama da nasıl; tam yerinde girişler, inişler, çıkışlar, tam yerinde yükseliş, sahil inliyor sesimden..

aynı anda gelip geçenler, sağda solda kanapelerde oturanlar da kalkıp adamın önündeki kutuya ciddî para yağdırmaya başlıyor, âmâ adam adına teşekkür ediyorum çok, şarkıya devamla… çok sayıda teşakkürümden takdir kutusunun epeyce kilo aldıığını farketmiş midlr bilmiyorum, şarkının sonuna kadar kutuya para atışı hiç bitmedi..

şarkı çok güzel oldu, sonu çok daha yerinde oldu.. çok güzel çaldı, söyledim, söyledik..

şarkı bittiğinde çok müteessir, teşekkür ettim, ellerine yüreğine sağlık, bol olsun kazancın diyerek.. yüzünde acayip bi hem şaşkın, hem mütiş memnun ifade; o da şarkımdan dolayı tebrik ve takdirle, teşekkür etti, samîmî, sıcak sözlerle..

selâmlaşıp ayrıldım, aklım kulaamdan inmeyen şarkıya takılı;

“aşkımız ne güzeldi/bittiğinde anladım/pişmanlıklar faydasız/gittiğinde anladım”…

bi aşk ancak bu kadar üzünle biter, çok derin yaşanacak bi aşk acısı ancak da böyle güzel başlar sebzegül!. pardon, penelop, penelop da nerden çıktı, penelop kruuuz’un işi ne şurda şindi, töbe, pardon, penpe!.

penpe!. bu aşk beni çok söyletecek!. sanırım çok ama çok yazacağım bu ümidsiz aşka ben..!. mektup!.

destan gibi mektuplarla anlatacağım sonsuz aşkımı!. sanırım ben yazar olmadan yazan olacağım?!!.

bekleme beni penpe!. yine geleceğim!. yâni yazacağım..!. mektup!.

../.

Hiç yorum yok: