bilog… “günlük sayfaları” da denilen şu yerler..
şurda nerdeyse bi on-yirmi yıldır yazıyorum.. bi heves, bi ihtiyaç, bi acı, bi hicrân, bi hüzün; gelip bikaç gün, hafta, ay kalıp, kayıp kaybolup gidenler çok olsa da ilk günlerden beri burayı bilen, hiç terketmeyen biri/birileri hâlâ var..
şindi şurda derdim, iç karartmak değil.. istediğim şey, lisân-ı münâsip ile bişey anlatmaya çalışmak..
bide anlatmak, bilogdan ne anladığımı!.
genelde hayatla arası pek iyi olmayanların gelip kafasına gönlüne göre iç döktüğü yerler, bu bilog-günlük yerleri.. darbe yemiş, aşk kırgını, yol yorgunu, aldanmış, aldatılmış, incinmiş, insanlarla arası iyi olmayan, hayatın boğduğu küçük dünyaların kendileri oldukları, kendilerini buldukları, yüzeyde kalmak için sığındığı bir tür liman..
hemen herkesin derdi aynı burda.. bu yüzden, herkes herkesi yormadan zorlamadan anlar, birbirlerine omuz olmaya çalışır burda.. ve öyle üç/beş kuru, palyatif pansuman, teselli sözleri dökerek de değil, aksine kendi gibi, kendinden gördüklerinin acılarına ortak olmaya çabalayıp, yaralarını sahiplenerek..
her biri yakın bulduğu diğerine ‘sessiz çığlığını duydum, acını anlamaya çalışıyorum; içim içim içselleştirip, kendi derdim gibi taşımak üzere..
tek başınıza taşımaya çabaladıkça daha da ağırlaşacak, daha beter can yakıcı bi azâba dönüşecek acınıza bir destek, teselli omuz da benim..
hayatın ağır imtihanları…
belki benzeri, belki aynının içinden geçmişlerin kalp kulakçıkları açık olur sessiz çığlıklara ve ancak onlar anlar birbirlerini..
burda öyle sessiz çığlıklar duyar ki ‘ne çok acı var’ demekten kendini alamaz..
modern dünya, hayat… sahteliklerle dolu.. insanı imitasyon, aşkları sentetik, ilişkileri sûnî, sığ, her şey kurgulu ve bir oyun ve öyle de güvenilmez..
öyle çok yalanlardan geçiyoruz ki, bir yerde gerçeğin kendisiyle karşılaşsak onu tanıyabileceğimizden emin değiliz..
ne kadar çok ‘insan’, o kadar acı, o kadar problem.. doğru demiş “cehennem başkalarıdır” diyen..
ve
galibaa başaramıyoruz, bazılarına, neye lâyıksa o kadar değer biçebilmeyi.. hiç hak etmeyen, 14 ayar bile değil, altın suyuna batırılmış teneke evsaflara sâfiyetten, iyi niyetten 24 ayar değer biçtiğimiz oluyor aldanıp.. ve sonunda gerçek yüzlerini gördüğümüzde zehir soluyan nefeslerle ölümden beter pişmanlıklar yaşatıyoruz kendimize; nereye gidersek gidelim, cehennemini göğsümüzde taşıyacağımız..
söylenecek çok söz var.. mâdem duyulur burda sessiz çığlıklarımız, susmamalı, susup içimizde kistleşmesine izin vermemeli!.
sonsuz şükür, kelimelere hâkim, söze sahipken ve konuşuyor, ifâde edebilmeye güç yetirebiliyorken, lütfen konuşmalı, anlatmalı, paylaşmalı.. kendimizin olduğu gibi, belki biryerlerde birilerinin ihtiyacı vardır, yaşamı için iksir olacak bir tek kelimemize bile!.
ve burda yazanları okumak, altlarına notlar düşmek muhteşem güzel bir şey olmasından öte, hayâti ihtiyaç.. bazıları için.. onlar için okumak yazmak, okunası, iç dökümü, içten yazılara yorumlar düşmek nefes..
ve bunu tevâzudan, mahcûbiyetten dillendirmeseler de, sözleri vardır onların kendilerine, yazısız anayasalarının baş köşesi, ilk sıralarında, değişmez, değiştirilemez:
‘hayat izin verdiği sürece ve nefesim yettiğince buradayım; bir cümleye sayfalarca yazma sözümle!.’
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder