Salı

lelia…

geceye kar düşer leylâ geceye har düşer; biz hep üşürdük… .. bütün zıtlar iç içe sende yüzünde melâl, gözlerinde intizar hayata sırtını dönmüş yalnızlığın dışın sükûn, gün güneş iç odanda kopan kızılca kıyamet nice sessiz vaveylâ var ve yasaklar aykırılıklar ve ayrılıklar... .. sen kanadından vurulmuş denizkuşu sessiz ve kendi çığlıklarından ürken.. seni çözmek, yâr sevip derin bir yardan düşmekten zor ve karac’oğlan misâli, bir türkmen bozlağına konuk olup yâr göğsünün düğmelerini, bir iskender vuruşu bekleyen düğümü çözmekten... leylâ, sen içimde imkânsız kördüğüm!. (varken yok, yokken varsın kimse duymaz seni tutmaz elini kalabalıklar varlığın suskun’un duyulduğu kadar…) niye hep yalnızdır adın leylâ; ve 'insan ve 'asil'?! niye asildir insan içi yalnızlıklar ve;ç muradı bir kıyı bulmaktır yorgun her sandalın?!. açmasa da göğsünü acıdan gayrı bir liman geçmese de çölünden yolunu kaybetmiş bir göç kuşu ve bilmese kimse kaç yanmışa gölge bakışın avuçların kaç annesiz yavruya yuva unutsa ardında göçüp giden her kervan sormasa da adını kimse leylâ; adın ürkek bir ceylan sevdan sonsuz umman ‘aşk’ dedikçe sen, içimde gülümseyen yan geçmemeli aşktan!. leylâ, belirsiz sızım sarmaşığı kaderimin, alın yazım biçilmiş ekinim savrulmuş harmanım ekmeğimin yarısı, umudumun mayası ve merhemi yaralarımın.. .. (ey tenhâ ruh, ey bakmadan gören göz ey bilmediğim, 'âh'ından tanıdığım; ve ey en iyi bildiğim ‘yabancı’!. senin, yağmalanmış, yakılmış ve yıkılmış ve unutulmuş ihmâl olunmuş kalbin ve kimsesizliğin, sessiz ve yorgun nefeslerden geçerek usulca yanıbaşına konar kimsesizliğimin!. leylâ!. ey tenhâ ruh ey ‘yalnızlığım’!. ben, leylâsız mecnun ben, ‘sensiz’ bir mecnun!. gitme!.)

Hiç yorum yok: