Çarşamba

sen yazma gönül…

lan uyuz gönül, adamlar acaipler lan, acaip yazıyolar..

hani adamların yazdıklarında acaip bi tesir?!. sihir mi ne; sosyete, sıradan, gari bayanlari, karılar, kızlar, paralar, pullar, kullar, dullar gani, her şeye hazır, her zevke keyfe nâzır, âmâde, gönüllü pervâne…

acaip fiyakalı verdikleri hava, takındıkları mağrur tavır; ‘derin düşüncelerin adamıyım ben, gizem küpüyüm, kolay anlaşılmam öyle.. bi yakınıma yamacıma yöreme gelmeniz gerek, yaklaşın, diz dize, göz göze, burun buruna, el ele, dil dile değecek biçimde.. malikaneme gelin, sizden önce kimseye göstermediğim(!) kelebek koleksiyonumu görmeye, mükemmel akşam yemei sonrası şöminem başında kahve keyfi, aman sabahlar olmasın modeli, hoş saatler, ızun geceler…

adamlar bi cümleyle sayfaları bi köpürtüyolar, popülarite, ilgi alâka had safhada, övgüler, iltifatlar, “ah azizim, tam bi yazarsınız siz, olağanüstü yazıyorsunuz, pambık orhan anca!.”…


ya sen?!. senin sözler?!. bi şilep dolusu söz sayfa yazı, döküyosun sanal okyanusa, isimsiz, adressiz, adam gibi, sıkı okuyan iki üç kalem?!.


sorun yazma biçiminde.. yamyam gibi, her şeyi her yeri açık, apaçık, muğlak tek hecesi yok, tamı tamına, pürüzsüz, ayniyle vâki, net anlamayı ve hilkat garibesi guasimodo’dan kaçar gibi kaçmayı intaç eden bi düz, düpedüz anlatım?!. insan biraz bi giriftlik, hafif bi pile, bi kıvrım, bi oylum bırakır be, azcık bi gizem için?!.

gizem seviyolar, gizem, hödük!.


yani gönül lan, sen eksiksin onlar tam, sen yarım bırakıyosun anlamı, heycan heycan, bir çırpıda neyi nasıl anlatacağımın derdine düşüp, çırpınıyosun ‘anlam’ için, onların derdi av.. bol ökseli, bol tuzaklı, bol göz boyamalı, aldatmalı, teshirli avlaklarında faka bastırıp kurbanlarını heybelerine atıp, portföylerine alıp listelerine katıyorlar, hedeflerini dâimâ onikiden vurup, alıyorlar istediklerini; dünyayı hayatı zevki keyfi, neşeyi eğlenceyi.. yerşn yok yani bu dünyada, çektir git artık!.

Hiç yorum yok: