Pazartesi

dürümcan’a mektuplar…

1-2

(içinde doğru sözlerin olduğu doğru cümleler kurabilsem?!..

ben yanlışım, sözlerim de.. yanılmış ve yanmış, yanılmış yakılmış.. yakılmış ve yıkılmış… yılmış…)

zuhûri abi, bunlar iyice azıttılar!. yazmayı mal manyak derecede seviyorum ya hani, şu zırvaları okudular ya şurda, şu, açıktan itirafı; laf sahibi olmak için sıraya giren girene, eleştiri adı altında ince ince laf sokanın bini bi para?!.
ön kayıt, sınav, mülâkat, eleme filan da yok öyle; atış serbest, bulduğun yerde geçir... lafı?!.
yüz ve güç buldular ya; dediğim gibi eleştiriyi geçtiler, meleştiriyi aştılar, olayı doğrudan dedikoduya, iftiraya vardırdılar?!!.
en hafifi, diyolar ki;
içler dışlar çarpımından da çarpık düşüncelere sahipmişim?!. bide bi tamamen abuktan da subuk söylemlerim, 'konuşma' adı altında konuşamamalarım varmış?!. ne yâni kişniyor muyum ben, at mıyım?!.

abi!. allah seni inandırsın, en çok da buna içerledim biliyor musun!. o kadar içerledim ki gittim beş büyük, acılı şalgam devirdim, gittim içime, en iç odama kilitledim kendimi ve tam bi hafta çıkarmadım!.
düşünebiliyor musun abi, düşürdükleri durumun fecaatini?!!.
sen söyle, tepkilerimde haksız mıyım ama zuhûri aabi?!.

-haksızsın dürümcan!. aşırı hassasiyetinden dolayı fazla haklılığından haksızsın!. sendeki şu urspik romantizm, o sürekli aşk hâli oldukça en hassas yerlerinden vururlar!. çok yakarlar canını!.
bu durumda dürümcan, söylemek zorundayım; maalesef ki maalesef neticeye katlanmak zorundasın!. aşkın merhametin sâfiyetin şeriatının kestiği parmak, mevcut şerâitin çekip kopardığı pipi, kaderin çizdiği kestâne acımaz, ama da üniversite önünde yırtık kondom sattıktan sonra bebek bezi stoklamak da yatırım işinden sayılmaz, ahlâkî değildir, karaborsacılığa girer..
allahtan böyle fenâ yüz kızartıcı ve ama cebi de boğazına kadar da doldurucu, kişilik yakıcı bir durum yok senin için dürümcan, işte buna sevinmelisin!.
zaten de suyun kaldırma kuvveti bitek penisosta işe yaramaz.. bunu en iyi, uyumsuzluktan atıldığın ilk üni.den, başka bölümden, aynı okul, aynı dönem öğrencileri olmanız hasebiyle hiç alâkasız bi yakınlık, bi saçma okul akrabaalıı tahakkuku sebebiyle bir nevî 
arkadaşın sayılabilecek çevikmal’ın uzatmalı sevimsizi o şırfıntı serapsu bllir!.

"abi, ben âşık oldum!." diyorsun ya;
aşk ilâhïdir dürümcan’ım!.
kutsaldır yâni!. aşkın da âşığın da sâhibi allah'dır!. işte bu yüzden aşkın yamulttuğu kalbe bişeycikler olmaz, endişelenme, zamanın sağaltmadığı ağrı acı bulunmaz!.
bak, dünya yansa umursuyor mu o şırfıntı, hayatına bakıyor!.
zâten o hep öyleydi, habis narsistin tekiydi!.
senin leylî ve meccânî, burslarla okuduğun, kendini attırmak için aklına geleni yaptığın, koleji o gündüzlü ve pahalı paralı, güle oynaya bitirdiydi!.

fakültede iyi ki aynı bölümde deyildin!. hayatta vermezdi ders notlarını!. gerçi sen hayatı bu sallamazlıkta gene çakardın ya üçüncü okulunda, sınıfta, neyse!.

ne diyoduk, mahalle yanarken saçlarına fön çeker o, gece âlemlere sular seller gibi akar!.
yelloz!. biliyor işi!. maazallah, işi çölde filan olsa yâni, yandı gitti susuzlar?!. düştü düşecek, öldü ölecek adam nereye bakarsa baksın önünde koca sahrayı kapatan, nerdeyse canlı ‘cennet vahâ!. sizi bekliyor!.’, dev reklâm panosu, aradaki mesafeyi milim kapatmadan, adamla birlikte hareket eden, üç adımda bi bi tabela, ‘vahâ, az ilerde!. yaklaşık 100 m.’ aynen de sahnesi bu, habire serap gösterir, serap gördürür serapsu!. serapsu bu; bütün işi gücü gerçeği örtüp hayatta serap göstertmek insanlara?!. dedik ya narsist diye?!. bin sene yaşasa aslâ düzelmez müptezel!.

geçenlerde mûcip geldi ziyâretime!. canı sıkkınmış!. eşiyle çok iyilerdi biliyosun ama ‘ufak’ bi sorun çıkmış aralarında, ‘ufaklık’la ilgili, azcık bi dert yakındı biraz, akıl istediydi!.
eşi “artık dişiliğimi bana hissettiremiyorsun mûcib bey!.” diyince apışıp kalmış zavallı!. ona dedim ki ‘bunda kızılcak, içerliycek bişey yok mucib; hayat gibi memat da çok tabii bişey!. eğer bidaha hatırlatırsa aynı şeyi yengeme sakince şunu söyle, “biz ölü’nün arkasından kötü konuşmayız câvidan, etik değil!.”

bi gün sonra aradı sevinçle, “sağol zuhûri abi, konu kıyâmete kadar kapandı aramızda!.”

yâni diyorum ki sana, çok dert etme elde olmayan bitakım bağzı şeyleri!. aşk her zaman bir yolunu bulur dürümcan’ım!.

bak, acı zekâyı zehirlermiş, zehirlenmiş zekâ da hâliyle zekâi’yi hasta eder..
zekâi iyi çocuktu!. geçenlerde öldü çünkü!.

üzülmedim ama hiç!. içimizden iyilerin ölmesi iyi bir şey!. tanrı dünyadan, hayattan çekip alarak koruyor kolluyor onları, biz artık timsâhî ya da değil, bol sulu sepken, kederler içinde "ahh-vahh, gitti güzelim insan!." diye ardından ağıtlar yakıyoruz?!.
yaşasalar sanki kıymet bilecez, şefkat merhamet iyiliklerinin, etraflarına o yakın alâka ve fedâkârlıklarının, güzel insan oluşlarının farkına varacaz, yalancı pehlivanın bedava yağı sıvanışı gibi bol bulup, oramıza buramıza sürüp zavallı adamlara eziyet etmeyecez, mümkün mü?!.

dürümcan!. telefon!. az bi müsaade!. şuna bi cevap vereyim!. sen kapatma ama ben açim becerebilrsem, dinlersin konuşmayı!. zırto yabancı değil!.
-alo?!. zuhûri ağbi?!.
-zırto, aslanım?!. nasılsın?!.
-iyiyim şükür, zuhûri abi!. arayamadım, iznik yolundaydık iki gündür, mâlûm cenâzeye taziyeye geldik, murat’ın rahmetli babası için, dönüş yolunda (akçakoca-ereğli) arasında meşhur bir pideci var, adaşın abi, zuhûri’nin yeri diye, görünce heyecanlandım, abimi bi arayım dedim!.
abi, burlara gel bigün, ye şu pideden!. muhteşem!.
burda bi kaç yer daha var, benzer; mısa’nın yeri, hasbi usta’nın yeri gibi..
-(iyi halt ettin!. zıkkımın kökünü ye!. keyfe bak adamdaki yaa!!.).. âflyet olsun aslanım!.
-sağol abi!. ellerinden öpüyorum!. dönüşte uğruycam yanına!. bi meselem var abi, fikrine ihtiyacım var!.
-beklerim koçum!. selâmetle!.
-dürümcan, görüyorsun bak, hayat nası devam ediyo!.
sana söylediğim buydu!. bak, ölenle ölünmüyor aslanım, geride kalanın kursaa var; dolması, doyması gerek!. görüyorsun, adamlar cenâzeden çıkıp, meşhur pideden tatmak için dönüş yolundan üçyüz kilobayt içeri giriyolar?!. ben şimdi onlara ‘he anam, ben de diyodum ki çok enn yakın zamanda adıma tahsisli bi ‘inşallah’ım olsa duâ yerine geçse, bi kabul edilse, nasip olsa da üç vakte kadar, bi yolum düşse, adaşımın yerine, bi pide yesem?!. nası da severim hem!. … kıymalısını!.
töbeee?!!. biz burnumuzu çıkaramıyoz dertten dümükten, hayattan, ümüğümüz sıkılıyo, adamlardaki damak-mide-barsak şehvetine bak?!.
zırto hırtosu ne diyo; burdan kalkıp bi dünya yol gidip, pide yiyip döncekmişiz?!.
iyi de lan, nası gidek olm, görüyosun, etrafımda bi dünya dert; babaları ben?!!.’ desem yakışık alır mı?!.
bi pide için kalp kırmak?!.
yakışmaz!. âfiyet olsun diyip, ayakyolu gibi olduğu yerde sayan, biyere gitmeyen hayat yolumuza devam etmeliyiz!.
yaa ama dürümcan yiğidim bee, laf aramızda, sabah sabah burnuma da nası da mis pide koktu ama?!!.
-“pideci zuhurî dayı’nın yeri”… vayyy beee, izin almadan ismini mi kullanmışlar?!. bunlar çok âdî zuhûri abi?!. ruhsatı, patenti nası almışşar peki?!. zuhûri abi dâvâ açsan?!.
-ne dâvâsı aslanım!. yakışır mı bize!. görmedin mi geçenlerde internette sıcak bi haber vardı, bilo böğrekle ilgili; bilo adında bi adam dâvâ açmış, adımı izinsiz kullandı diye, ortalık ayağa kalktı!.

duruşma sonrası adliye beter karışmış, şehirde ne kadar bilo varsa basmışlar adliyeyi, ciddî olaylar çıkmış, allahtan uyanık dâvâlı avukatları, tedbirli gelmişler, o kadar bilo isimli adam, karı, ikisinin ortası büsürü protestocu, bazısının kucağında kedisi köpeği, “minnoş, nonoş, ibnoş, yumoş”, fazladan da bi o kadar da meraklı seyirci milleti, onların da azgın, pitbul, rotfaadır, maymaadır cinsi köpekleri, “hades, ares, zeus, medusa, mars, panteon, apollon”, ortalık panayır yeri, kedisine köpeğine, bülosuna, büloşuna nonoşuna yumoşuna böğrek dağıtmak sûretiyle olayların büyümesini kapıda önlemişler!.

davacı adama sormuşlar durumu, röportaj yapıp, aslında ne oldu diye, adam, ‘her gün bi dilim böğrek’ talebiylen tamamen mânevî(!) bi tazminat dâvâsı açtıydım, yüzde bimilyon lehime karar verir diye de halka rakibi levo böğrek’ten mis böğrek dağıtıp kutlamalar yaparken şok karar çıktı, hâkim karşı tarafın avukatının “dünyada kaç tane bilo isminde şahıs var, biliyor musunuz, onlar nolcak?!.
ne yâni şindi, aynı mantıksızlıkla; dünyada ne kadar mısa varsa ‘mısa mantı’ya, ne kadar da hasbi varsa ‘hasbi hasansör’e izinsiz isim kullanma dâvâsı mı açcak, bu adamlar niye kıllanmıyo durumdan?!.

bizce sayın hâkimim, bu adam haksız ve yersiz ithâmla itibar suikasti yapıp durumdan yarar sağlamak istiyo” diye itirazla, mahkemeye delil sunması üzerine ‘onlar da açsın efenim’ karşı itirazıma rağmen ne saçma bulup hiç dikkate almayıp “dünyada milyon milyon zincir sahibi, marka olmuş saygın bi müessesenin ticârî itibarını kamuoyu önünde açıkça zedelemeye teşebbüs” gerekçesiyle müebbed verdi; bidaa herangi bi şûbesinin 100 metre yakınından bile geçmiycekmişim?!!.
ben böyle kararın….!!!. kesin tepsi tepsi rüşvet alıyo kâfir!.
adâlet istiyorum!.”

onun için dürümcan, sen yoluna bak, olan oldu, geri dönülmez, geçmişi arkanda bırak, sular gibi ak, takılma böyle şeylere!. akıllı insan boş püsürük işlerle uğraşmaz!.
-haklısın ağbi!. ben yazmaya devam ediyim!.
sağol abi, nasihatlerin için!.
-ne demek koçum, her zaman!.
-ama yaa zuhûri abi, sormadın kime âşık oldun diye?!.
-yaa kusura bakma aslanım, unutmuşum!. onu önümüzdeki mektuba bıraksak?!. derin mevzû ve netâmeli.. öyle yalapşap, uzaktan zum, şööle üstünde bi toz alır gibi geçilesi değil!. yakın çekim, ince bakım ister aşk!.
../.

Hiç yorum yok: