Salı

aldanmak

“aldanmak” dediğimde ben, peşïnen gözlerimi hayatla vuruşmalara kapamayı, uyumadan gözü açık rüyâlar görmeyi, içime yığınladığım nicesinin üstüne, hayâl üstüne hayâl kurmayı, geceden sabaha hasarsız çıkabilmek için akşamı o oblomov miskinliğinin olağanüstü hazzıyla etmeyi de demiş oluyorum.. o yüzden, daha yolun başında, hayatın bilmeden açıldığım derin sularında pusulamı şaşırınca teğet geçtiğim ilk noktaydı gerçekliğin kıyıları..

ben hep aynı pencereden bakmalıydım dünyaya.. böyle bakınca, kabullenişin zahmetsizliği ve sancısızlığına kendiliğinden teslim oluyordu onca acı, nice yara kabuk bağlamadan daha, böyle iyileşip kapanıveriyordu bir iz bırakmamacasına.. oysa “geçmiş” dediğine, derin bir iz bırakmayan bir şeye de yara dendiği hiç görülmüş bir şey miydi?!. kaldı ki böylesi yara bere, hasar içinde bir geçmiş?!.


ister hayâlle yürü, ister gerçeğinle; sonuçta yürüdüğün yol hayatın ta kendisi ve hayat her iki şekilde de başa ne getirir; bilinmiyor, bilinmez yolunda..

Hiç yorum yok: