…aşksız ölüyor kalp!.
mektuplar yazmışım, geçmişten hiç bilinmeyen, bilmediğim, hiç gelmeyecek dediğim, sandığım, öyle inandığım geleceğe, meçhûle… o yüzden bir sâhibi yoktu hiçbiririn..
hiçbirinde isim yoktu, cisim yoktu, çizim yok, sûret yok, zaman mekân yok, dünya yok, ülke yok, adres yok, bir sâhibi yoktu!.
bir sâhibi yoktu; hiçkimseye, hiçkimselere yazılmış…
bir sâhibi olmayınca bir şeyin, onu ortaya bırakanın, saçıp savuranın da sayılmaz.. artık ondan çıkmıştır..
hiçkimsenin olan herkesin, herkesin olan hiçkimsenin…
yalnızca husûsî yaratılmış kalplere yazılanlar kıymettardır..
‘herkesler’in arasında seni anlayacak, kelimelerine, kalbine sahip çıkacak olan yok.. olsaydı mektuplarını meçhûl geleceğe değil, ona yazardın..
mektup.. sahibinden başka kimsenin anlamayacağı bir şey, mektup sır..
kendini gizlemeyi başardın bugüne dek.. aşka sevgiye dâir hiçbir teşebbüsün kalbinde yeşermesine izin vermedin, kavgaya kaptırıp bütün bütün kendini.. kavga dışında bilmedin, anlamadın bişeyinden hayatın, şu sevme-sevilme meselelerinin hiç fevkinde farkında olmadın.. şimdi sana aşktan sevdâdan konuş deseler geveler durursun.. ağzında da değil, kafanda, içinde, gönlünde.. ve tek kimse de tek şey bilmez, kimse anlamaz derdini.. başkaları gibi, öyle hemen ufacık bi ilgi sözcüğüne bile uzaktan hoplayıp kafasını uzatan, ufacık blr sıcakda eriyen mum gibi biri de hiç olmadın..
güzel şey yabanlık, yabânilik, utangaçlık, mahçupluk..
aradan kaç milenyum, ‘modernyum’ geçmiş, hâlâ aynı dinozor zamanlarında kalmışın, hâlâ bunları konuşuyorsun?!.
o mektuplar tattığım yaşadığım bişeylerin sonucu yazılan şeyler değildi.. öyle, karşılıklı konuşur gibi yazılışlarına bakınca, sanki yaşanmış, karşında birileri varmış, konuştuğun şeyler gibi duruyor..
sürekli kaçan bi kaçak anka isen, konacak bi yerin yurdun ağacın dalın, bi gölgeliğin, serin bi su kıyın olmaz.. konar-göçerlerin bile çadırlarını çattıkları, çimenlerinde kuzularını otardıkları, serin suyunu içtikleri, güzellerinin yiğitlerinin sevdâlılarının at binip yan yana, el ele yol yürüdükleri, türküler söyledikleri yaylaları, görülesi, konaklayası diyarları var,
senin?!.
sığınağım dediğin yer yalnızca!. bütün iç trajedilerimi yaşadığım yer, yerin yedi kat altı… rahat huzurlu hissettiğim başka bir mekân yoktu bu şehirde, bi eşsiz sohbete yâran olacak bir sırdaş da.. ne zaman bi yâran umudu doğsa, çocuksu sevinçle başlayıp, çok geçmeden esef ve hüzünle geliyordu ardı, sonu ise hüsrân..
işte, bir sevdân olmayınca başlamadan bitiyor söz..
kabullendin de bunu.. işte, bazı yürekleri yalnız yaratmış Yaradan; neye, kime baksa, aynı kendi gibilerle karşılaşıyor; aynı ıssızlık, aynı yalnızlık?!. onlar da sen gibi; kayıveriyor ufuklarından hayata yaşamaya nefese dâir her şey; bir gölge, bir siluet gibi.. ‘işte o!’ dedikleri, o ilâhî armağanları gelmedikçe, öte’den nasipsizsiz kalacaklar nefesten..
işte,
bir yârin yoksa nefesin de yoktur ve kalbin çarpmaz, dilin zikirde, kalbin yakarıştadır;
‘yâ rabb!. meded!.’
../.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder