yana yakıla bir ömür aradığını kendinden başkasına anlatamasan ne olur ki?!. ama işte, insan nâtık; konuşan bir varlık..
anlatamamak konuşamamak insanı sonsuz bir boşluğa savuruyor; yükselti yok, çukur yok, uçsuz bucaksız bir sahrâ..
‘saf boşluk’…
hareket zaten yok; “devinim” dedikleri..
ortada olmak, ortada kalmak… saf ve dümdüz ve uçsuz bucaksız bir meydanda tek bir ağaç, gölgesiz bir sırık, bir sütun gibi yapayalnız dikileyazmak, her şey kutuplanmışken kendince, bir şeye, bir yöne, nötr kalmak… kutupsuzluk.. boşluk duygusu, bir yere, bir şeye karşı âidiyetsizlik duygusunun insanı sarışı..
yalnızlığın fiyakası..
kutupsuzluk güzel duygu.. bu dünyaya âit olmamak, hiçbir şeye âit hissetmemek gibi bişey..
yalnızlık… insanoğlunun kahır ekserîsinin ciddi şikâyet kalemlerinden.. oysa onun büyük bir sihri var..
yalnızlık… her hissettirdiğinde kendini, içimde beliren tuhaf bir gülümsemenin adı oluyor.. dünyanın anlamsız görüntülerine, anlamsız seslerine onunla baktığımda daha bir net görüyorum ıssızlığını.. daha bir ayrı duyuyor ve dinliyorum sessizliğini ve çoğu var ve hayat sürüyormuş gibi görünen şeylerin aslında tek bir devinime sahip olmayan, tek bir hayat belirtisi vermeyen şeyler olduğunun farkına varıyorum.. dışarıda bir şey yok, bütün hareket insanın içinde, kalbinde..
yalnızlıkta kalp sırra, ilhama, keşfe en yakın zamanını yaşar..
insanın kalbini müntehâyı kavrayacak ilme sahip yaratmış allah.. akla vermediği sınırsızlığı kalbe vermiş..
dilediğince söz et, sırrının bir ânını, bir zerresini izah edemez..
kalp sonsuz kelime bu yüzden..
../.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder