Çarşamba

‘aşk’ gelince…

en cehennem yerinde hayatının, öyle bir zamanında, öyle bir yerde çıkarmalı ki ‘aşk’ı karşına rabbim, çoktan çekip gitmeyi her gün her nasıl da istediğin, ecel gelip de bitürlü gidemediğin dünya cehennem olmaktan çıkıp cennete ınkîlâp etsin?!!.) geridönüşsüz uçurum kıyılarına bir adım kala gelsin aşk, çekip alsın, eşsiz sonsuz ülkesine götürsün.. … ‘aşk’ gelince… garip tevafuklarla, ürkek şaşkınlıklar doğurur, tuhaf bir karışıklık yaşar insan, tatlı bir ürperti sarar hisleri; anî çarpıntı, hoş bir baş dönmesi, önüne geçilemez bir titreyiş, el ayağa dolaşır, kafa gider, akıl tutulur.. göz görmez, kulak duymaz, idrak kendinden geçer, ân ile irtibat kopar, hatlar kesilir, zaman uykuya dalar, mekân savrulur, ‘evvel’ ‘sonra’, ‘sonra’ ‘önce’ olur; vakit gece mi gündüz mü, gökte güneş mi var, ay mı, mevsim kış mı, bahar mı, yağan yağmur mu, savuran rüzgâr mı, etrafta uçuşan sevinç mi, heyecan mı, bilmez?!. asırlardır kim olduğunu bilmeden beklediğin, hiç ummadığın, hiç beklemediğin zamanında gelince; bildik sesler kesilir, alışılmış görüntüler kaybolur, bakışlar ve eller nereye konacağının derdine düşen kuş, kalp yerçekiminden bağımsız, olmadık uzaylarda gezinir, dil ne dediğini bilmez, söylediği anlaşılmaz, kelimeler kekeler, anlamsız sözcükler havalarda uçuşur, irâde hükmedemez, saçmalamak kavramı hayatının gelmiş geçmiş en sevimli, en uçuk hâlini yaşar.. ömrünce bir muhayyel isim, bir muhayyel resim olan, yıllar yılı duâlarına demirbaş ettiğin ve artık tam da geleceğine inanmayı bıraktığın, içinde umudunun can çekiştiği, tam da hayattan vazgeçtiğin anda, hiç beklemedik şekilde, hiç beklenmedik yerde gelince, yılların yılı masalın gerçek, gerçeğin masal olur, sonu kavuşma, sonsuz mutlulukla biten olağanüstü masalların sonsuz güzelliğini yaşatır.. aşk gelince, sanki masal, sanki rüya bir hâl; susan dillenir, dillenen susar, oturan yürür, yürüyen koşar, koşan düşer, sular tersine akar, balık kavağa çıkar, martılar kıyıya vurur, öküz trene bakar, kelebekler uçuşur göğsünde, kuşlar koroya başlar, ağaçlar ayaklanır, bi damlası düşer, çöl maya tutar, deniz dağ aşar, deve iğne deliğinden geçer, az gider, uz gider, dere tepe düz gider, pire Kafdağı’na varır, yakın uzak, uzaklar yakın olur; ne varsa zaten içinde saf inanca, aşka sevdâya mâsum sevgiye dâir en güzel karışık, daha beter kördüğüm… … sebebdir okuyan, yazmaya!. ve mülküdür satırlar!. yitiğidir bulduğu, helâlidir!.

Hiç yorum yok: