“gül”e, ‘tül’e, ‘kül’e, ‘incir’e
‘zeytin’e
‘zeytin’e
ve ‘kadın’a
bahçeleri Belkıs, etekleri Kudüs, kuşları Süleymân çağırır
mukaddes Tûvâ’dır kalbini tuttuğunda kadın; ışıl ışıl Zeytin
Dağı’dır..
hüzzam Mekke’dir, ‘ensar Medine’
hüzzam Mekke’dir, ‘ensar Medine’
Hicaz’dır, Sabâ’dır, Hıtâ’dır, vahâdır
yürür kadın Havvâ gibi, Serendib’den Gîlmân ülkesine
Meryem’idir yolculukların..
..
..
incir ermeden daha, kar düşer dalına
üşür incir, kül üşür, ‘kadın’ üşür
ay bir parça eksiktir yüzündeki tülden
bir giz konar üşümüş omuzlarına
daha çok üşür ateş soğuk külünden
donar ‘kadın’..
‘âh’tır ‘kadın’, doğmamış günah
vurduğunda gölgesi aşkın üstüne
gölgesizdir, saydamdır
üşür incir, kül üşür, ‘kadın’ üşür
ay bir parça eksiktir yüzündeki tülden
bir giz konar üşümüş omuzlarına
daha çok üşür ateş soğuk külünden
donar ‘kadın’..
‘âh’tır ‘kadın’, doğmamış günah
vurduğunda gölgesi aşkın üstüne
gölgesizdir, saydamdır
“camın arkasından göründüğü gibidir;
sessiz,
sakin,
suskun...
ve tüm yaşanmışlıklara yüz çeviren…
bir çocuk kadar mâsum”;
‘kadın’ ki en uzağından derin çekilen
tek hece, tek kelime, son ve sessiz bir çığlık
son nefes bir nidâ;
‘âh!’tır..
gittiği yerde incirkuşları konar tenine kadının
incir kokar ağzı, terinden incir sütü sızar
‘kadın’ aynaya gördüğü yüzü sorar
ve Kitab’a, diline dolanan sözü
‘kadın’ aynaya gördüğü yüzü sorar
ve Kitab’a, diline dolanan sözü
ve dağlara, eteklerinde unutulmuş rüzgârı
‘benim mi?!’
gittiğinde ‘kadın’ büyük ateş yakar ardında
‘benim mi?!’
gittiğinde ‘kadın’ büyük ateş yakar ardında
kül eden yangınlar çıkarır
tek bir şey kalmaz yanmadık
ayaz gecede ve çıplak
ruhu kadar adamın..
ruhu kadar adamın..
“delicedir susuşları”;
sustuğunda ‘kadın’ın;
suskusu ki, en “deli”;
“… sorar, sorgulatır…”
ve bilir, ‘delice susarak’ olur,
sorgusuz gidişlerinde ardına bıraktıklarının sorguları
ve bu bir “yansıma”
..
(‘yâr’dı gurbet; ‘derin yar’dı,
‘yara’ydı
gurbet, ‘yârin olmadığı yer’di)
‘bir yârim olsaydı ve saçından tek tel hâtıra
yakardım gurbetleri!’ dedi adam ‘kadın’a ve ekledi;
yakardım gurbetleri!’ dedi adam ‘kadın’a ve ekledi;
‘şimdi en kırmızı yerlerimizden susalım, ‘uslanıp’
meselâ “yansıma”lardan, yanılsamalarımızdan
meselâ susan dilimizden, kanayan dudaklarımızdan,
şimdi susa(ya)n yanlarımızdan konuşalım;
şimdi susa(ya)n yanlarımızdan konuşalım;
bir gemi beklemediğini
ve en “mâsum” baktığını biliyorum ıssız uzaklara, en uzak ufka
ve biliyorum gözlerinle konuştuğunu, sessiz
ve mâdem de “soruyla başlar, soruyla biter”; “insan” ve “hayat”
arkan dünyaya dönük olsun yine,
bir ‘şiir’lik olsun dön yüzünü bu yana da,
hadi?!’
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder