Cuma

aşk ve kavga

 seylâ,

önce ‘aşk’ dediydik biz değil mi,
ilk ‘aşk’ dediydik daha ilk sözde..
ve ‘kavga’…
‘savaş’ dedik sonra..
ve ‘tanrı’ da dedik ya, sonunda biz!.

‘tanrı’ dediysem, bir ‘tanrı’ vardı;
ve bilirsin, tanrı “bir”di seylâ’m, tanrı ‘bir’di..

bir ders vermeliydi şu vukuatlı tanrılar sirki Olimpos’tan,
tanrılar sözleşmesini fırlatıp başına Arz’ın,
kıyamete dek sürecek tansiyonunu ilk çıkaran,
ihanet tanrısı süper puşt, süper sapık, süper deyyûs Zeus’u soytarı duruma düşüren şu seyirlik oyun..
sözü şu olşmpos’un yakışıklısı apollon’a kaptırıp meselâ,
meselâ şu antik suriye kralını, tıpkı zeus’un hem karısı hem kızı hera’yla olduğu gibi,
kızıyla enseste,
şu kıskanç afrodit’i erketeye yatırıp,
şu ölümlü piç adonis’i düşürmesi dünyaya,
kirli bir atıkla..

sonra, şu pontos, posedion, selen
bol kompleksli batı psikolojisinin isim annesi,
eros’un karısı psykhe,
öz babasını öldürüp annesiyle izdivaçla,
meşhur kompleksini, meşhur psişik sözlüğe törenle düşüren şu oidipus,
kurtulamadıydı ölmemekten?!.

seylâ!.
sefilliğin doğurduğu şu uydurmalar, sicili ezelden bozuk grek’in mitoloji(k) defterindeki şu tanrı bolluğu?!
ne çok tanrı(!) vardı seylâ, hikâyesi epik epik(!), pek lirik(!)
sayılamayacak kadar, enflasyonik, günümüz borsasında?!.

bakma kopuk başlarındaki şu kırık defne dallarına
bugün zamanı baştan çıkaran şu değişme,
şu baş döndüren gelişme,
şu antik yunan artığı ampirik düşünce,
şu kadim felsefe,
şu safsata didişme
ve dahası; sessiz küller şehri pompei,
hamamlar harabesi roma amfilerinin üfürükten teatral söyleşmesiydi..
bakma bugün, adlarına bestelenmiş kanlı aryalara, acıklı operalara, dijital oratoryolara!.

arsız yersiz gülüyorum ben bunlara seylâ!.
gülmesine gülüyorum da acıyla, gülüp geçemiyorum ama!.
şu “yenidünya düzeni”, şu çarpık gelişmeler,
şu hacimsiz genleşmeler,
şu öncül, sahte saldırı gösterileri, şu korkutmalar,
meydan okumalar, kafa tutmalar,
şu, aşağılamalar,
yeryüzünü kana bulayıp, çağı kokutmalar,
şu, sonsuz feleği komik keşif(!) gezileri,
‘insan’sız süpersonik uçak yarışmaları,
casus uyduları, sayısız tanrı isimli, ‘tanrı(!) mekikleri;
Apollo, Discovery’i, denizler yaran muazzam transatlantikler
ve en fazla meydan okuyucu Challenger,
dev bir balonun taşıdığı anlam kadardı..
bunlar da o sefih tanrılar dünyasının eseri;
bilimsel, teknolojik ve cüretkâr, tanrı isimleri taşıyan cücelerdi..

o “dev ve batmaz” dedikleri Titanik’e,
karşılarına dikilip de ‘daha ilk seferinde batar bu’ dediğimde ben,
selefleri çok kızdılar..
onu dünyanın gözü önünde batıran bendim sanki?!.
çarptığı o buzdağının adı ‘nezir’, rengi de ‘siyah’ mıydı sahi?!.
ya şu Challenger’ı da balon edip patlatan, şu uçan çocuk Süpermen’e felç indiren?!.

şu antik tanrılar dünyası ne acaipti seylâ’m,
bugün bile onlardan miras, ne çok şey yaşanırdı..
hani dağ geçip, deniz geçip, su geçip çöle düşen şu tanklar,
kötülükler tanrısı, hadesten taharetsiz Hades’in,
şu savaş tanrısı Ares’in altına,
doğum gününde çektiği, oyuncak,
gıcır savaş arabasından modelleme çelik tabut;
şunlar da şu o antik yunan dökülmeleri…
bugün Doğu’nun ufkundaki şu kararma yanıltmasın seni,
o gördüğün, tankını Kenan’a sürmüş, mağrur,
kuzeyli zengin bir pezevengin fenâ batışıdır..

kum kayar, batırır,
yürümek yürek ister, geniş kavruk ve uzun soluk..
tanklar deve değildir seylâ inan;
inan, tanklar deve değildir!.

Hiç yorum yok: