"yüreğinde yeşil bir dal saklarsan şarkı söyleyen bir kuş
gelecektir" çin atasözü
kendimize yazıp, kendimize seslendiğimiz şu sayfalarda şunca
zamandır yapmaya çalıştığımız tek şey kalbimizi kendimize tercüme etmek.. bir
martının suya değdiğinde kanadı, ruhumuzun yaylı ve üflemeli ve vurmalı
sazlarından en az birinin çılgınlar gibi titremeye başladığını anlatmayı murad
ettik belki kendimize ya da birilerine yazarken.. bir sardunya saksısına göğüs kafesimizden geniş bir âlem hükmüyle baktığımızı
bildirelim istedik belki.. neden?!. insan tabiattaki hangi varlığa baksa, kendisinde noksan olan
bir ‘tamlık’ görüyor, giderek daha da yalnızlaşıyor.. yalnızlığın gürültüsü kalabalığın gürültüsünden çok fazla, yalnızlıkta insanın sesi çok daha fazla çıkıyor..
ses vermek, ses almak...
tıpkı kendisi gibi, sonsuz
çelişkileri ve sonsuz soruları olan bir insan gerekmiş âdemoğluna.. seslenmiş,
seslenmiş besbelli, birileri de ta uzaktan beklermiş bu sesi, durup dinlemiş.. oysa
gündüzün ve gecenin birbirine harmanlanan çalkantılı saatlerinde onlarca ses
ulaşsa da kulağına, kulağından öte kalbinde karar kılan bir hassa ile bütün o
sesleri ince bir mîzandan geçirir, böylelikle ya onlara kayıtsız kalır ya da
bir parça meyleder gibi olurmuş.. bu kez âdem seslendikçe o daha bir dikkatle
yönelmiş o yana.. fildişi kulesinden sarkıtmış başını, günün aydınlanmasını
bekleyemeden yürüyüp gitmiş sesin geldiği ülkeye.. beyninin perdelerini kapatıp,
kalbinin kepenklerini açmış sonra, bütün benliğinin, etinin ve ruhunun her
zerresiyle kulak kesilmiş o sese.. dinledikçe, "işte" demiş, "... dünya gurbetinde
ben kadar yaralı, ben gibi sevdalı bir yolcu."
gerisi "her şey"miş.. "her şey" sözcüğüne sığabilen "her şey" kalmış geride.. ve o nispette "her şey" sözcüğüne
sığmayan "her şey" onun olmuş.. sahiplendiği, sahipleneceği, sahiplenebildiği
yegane mülk, "her şey" sözcüğüne sığmayan o "her şey"in içinde gizli tek bir
şeymiş; 'aşk'.. anlamış!. böylece evrenin özünü yakalamış ruhunda âdemoğlu.. çünkü sesine ses gelmiş; bilmiş, bildirilmiş, anlamış, anlaşılmış..
bunun için bunca macera, bunca davası görülmemiş
cedelleşmelerimiz kalbimizle, davası düşmüş ihanetlerimiz, davadan aforoz
edilmiş yanılgılarımız, davanın tutamağı olan arayışlarımız.. hangi sözü sürsek
yâremize başa dönebiliriz; yani, cennetten yeryüzüne inmiş âdemoğlunun temiz ve
namuslu gözyaşlarının aktığı yere..