“yalnızlığına kaç dostum, yalnızlığına.. oraya, sert ve
sağlam bir havanın estiği yere.. senin yazgın sinek kovalamak değil” demiş o
alman delisi..
demek seviyo ki yalnızlığı, yalnızları öyle diyo!. bi ‘yalnızlık’
gördüğünde yanıbaşında kayıtsız kalamıyo, bi yalnız gördüğünde yalnızlığına
sataşmasa onun yalnızlığı da çatlıyo ortasından, yaklaşıp bakmasa, sormasa niye
diye, canı yanıyo?!.
bu işin ucunda fena terslenmek de var, ama olsun; her yalnız
tersler yalnızlığına sinsice olmasa da sessiz yaklaşan bi başka yalnızlık
gördüğünde ve elbette de niyetini anlayana kadar..
neyse!. işte o da kucağında emzirerek büyütmüş katilini
işte, onun yalnızlığı da göğsüne bastırdığı, kanatarak emzirdiği, doymak
bilmeyen quasimodo, onun da kendini dünyada yalnız olmadığını hissettirecek bi
biri, bişeyi yok; ve yok yalnızlığına tutsaklığında gelip bulacak, bi tas su
verecek bi esmeralda’sı?!.
yalnızlık yalnızlığı besler, ağlamak ağlamayı, yazmak da
yazmayı.. yalnızlık sonsuz kelime üretiyor, kelimeler çoğaldıkça da artıyor yalnızlık.. ve yalnızlık fena söyletiyor.. meselâ bi “yalnızlık” yazsak şu guugıl teyzenin kalçasına, milyar trilyon
‘yalnız’ ve ‘yalnızlık’ getirir karşımıza..
başka bişey söylüyor olmalı, ya da ben böyle anladım; “yalnızlık
= kelimesiz kalmak” diyeni.. içimizden bi başka biri de “susmak
en büyük hâlidir aşkın!”.. “öyleyse” diyor, “… aşk yine istisnasız yalnızlığa,
yalnızlık da suskuya çıkar” demekle belki de arayı bağlıyor..
yalnızlık yalnızca kendiyle çiftleşir.. erselik bişe, partenogenes;
7/24/365, kendi kendini dölleyen, bi ömür habire hamile bırakan kendini, yeni
yalnızlıklar doğurmak için..
pek doğurgandır yani yalnızlık; hep kendini doğurur.. ebesi
de kendidir; kendi elleriyle doğurtur kendi yalnızlığını..
gururludur da yalnızlık, kıl aldırmaz meselâ o hep havada
burnundan, bırak tek tane bi kıl çekebilmeyi, yere düşse eğilip almaz
gururundan.. o kadar yani!. ama;
kuru kuru da bi gurur, guru guru gurur, “guru guru gurbanın
olim!” bi gurur!.
yalnızlık’ içi doldurulamayan kelime-sonsuz kavram..
hakkında yalnızca kendimizi bağlayacak çok şey söyleyecek
kadar da, kendimizce çok iyi de tanıyoruz onu.. bundan bir fazlasına bir kelimelik
dahî bir şerh koymakla üstüne doymak bilmeyen bir canavar yaratırız ancak; avladığımız
değil, bizi avlayan kelimelerle..
belki de tam da burda, ‘allah kabul etsin cümle yalnızlıklar’ımızı
diyip kapamalı konuyu?!. ama, öyle kolayca kapancak bi konu da değil, fazlasıyla
netâmeli!.
işte, yalnızlığı kiminin ‘beyaz atlı, tek prens’i, kimininse,
hani de şair demesi; ‘pasaklı kontes’i!.
…
lan niçe!. “yalnızlık” falan dedin ya, böyle uç uçuk ilintiler
kurdum da, kendimce sanki ben de pek haklıymışım gibi geldi bana?!. sen ne diyosun?!!