'kadehimi, çivisi çıkmış, kıyamete beş kala baş aşağı son hızla sonuna giden bi dünyada insanca yaşamak gibi bi imkânsızlığın üstesinden gelebilen yüreklilere kaldırıyorum!.
üç adım atamadan daha, dibine kadar yakalanacağım kahpelikler dünyasında, yaşamak gibi bir cehennemin, bi ara bi fırsatını bulup bi meşguliyet aralığından, derin bi nefes için kaçıp kurtulup, bi sokak iti gibi yalayarak iyileştirmeye çalıştığım derin yaralar almış, sahipsizlikten en ortalık yerde piç gibi kalmış ‘insan’lığımın bozulmuş sağlığına ve nereye gideceğini ne yapacağını bilmeyen yalnızlığımın hüznüne dibine kadar keder içiyorum!' dedi, gönül..
ben de ona;
la deligönül!. zırlayıp durma şurda lan, diktirtme belanı!. ne olmuş yani, insanlık uzunca bir süreliğine attâlara götürülmüşse, hâttâ ölmüş, öldürülmüşse?!. çok geçmez döner, dirilir; meraklanma!. hem nie ki bu panik şimdi, durduk yerde?!.
ne tuhafsın; olm, onbir bin mi, sekiz bin mi; artık her ne haltım yıl kadarsa insanlığın bilinen o tarihi, günümüze değin şurda yalnızcacık koskoca(!) iki yüz elli yılı kadarı bi savaşsız, istilâsız, katliamsız, işkencesiz, kıyımsız, kırımsız, kıymasız, ateşsiz yangınsız geçmiş hz âdemden bu yana, sen kalkmış gettii, getti getiii, getti güzelim insanlık, bi daa da gelmez diye, feryat figan yersiz yere cıyaklıyosun?!. hem şu insanlık denen şey dirilmese n’olur ki; neticede ölüm diye kesin bişey var!.
hani ölüm varsa kıyamet, kıyâmet varsa hesap, hesap varsa cennet var cehennem var, cehennemde "kardeşin duymaz, eloğlu duyar" modeli, duymaz konuşmaz laf anlamaz zebâniler var, işin içinde zebâni varsa acaip gerilme; adaleli kol, şefkat şefkat kucaklarda kucak kucak, gerim gerim gerdirilme var, gerdirilme varsa şenlik var, şenlik varsa, ii adamların ellerine keyif kaavelerini alıp, sakin bi köşesine değil, şahâne tribünün şeref locasına başköşe bi konuk edilip çekilip olayı sahneyi bütün ayrıntılarıyla en güzel yerden gören bi seyir var!.
hâsıl-ı kelâm; ölüm iyi ki de var yani!. ya olmasaydı?!. limitsiz, sınırsız, hesapsız zulüm, ağır koku, nâmütenahî kokuşukluk, ölümsüz zâlimler, çok isteyip bi ölemeyen mazlumlar… ne çok kötü olurdu lan yaa, bi düşünsene?!. çok kötü!.
gönül, bak!. insan şurda bi, bi kimseye güvenemezse, bi de herkese güvendiğinde, ölürmüş.. bana iki de bir, “ben niye ölmedim lan bugüne kadar, anlamadım?!! oysa benim de elimde sigaram, önümde çayım, yanıbaşımda yine o mis gibi, güzelim yapayalnızlığım; yaram var aslanlar gibi kanıyor, derdim var delikanlıca bi güzel çekiyorum.. kanatmasız bi iki asil bûseden birini çekip, destelenmiş onca hatıranın çatlamış dudakları arasından ve kutsamadan acıyı, tam alnından da o kadar da öpüyorum?!. hayret yani!.
işte bak, benim de içimde bi göz, içimin o göz göz olmuş yaralarına bakıp göz göre göre çırpınarak ölüşünü, elimden tek bişey de gelmeden de çaresiz seyrediyor, ‘galiba ben, yavaş yavaş bi ölmüyorum lan beya!’ filan diyor..
o kadar da uyarıyorum hani onu; tıpkı sen gibi de lakin ipleyen kim?!
gönül!. canım benim!. caanım güzelim!. bak, deme sakın şurda şöölesi, ‘insan içmiycekse, sigara yani, bööle sadist bi dünyada nie bi inek gibi yaşar ki aga?!’ türüsü şeyler?!. deme yani!. hani sen, bööle son derece abuk düşünüp, subuk konuştuğun zaman, yani şu son derece abuk düşünceni, şöyle son derecede de subuk da bi şekilde dile getirdiğinde, böyle diyen birinin yahut bi gönlün normalde ölmesi gerekir, di mi?!.
ama öyle olmuyor işte lan gönül, ‘bi öliiim be, bi aaz tadıyla şurda bi bea!’ diyince ölünmüyor, bi ölmüyosun, bi türlü ölemiyosun işte!.
ölemiyosun yani sonuçta.. işte, sonuçta böyle bi dünyanın eline doğup da ama bi adam gibi huzurla ölemeyince de acaip gergin, tahammülsüz, çekilmez, son derece antipatik, asozyal(!), sosyopat bi sıır biri olup çıkıyosun..
bilmiyorum gönül, belki de şimdi ölmemelisin; sevmenin, sevilmenin ne olduğunu bilip anlamadan.. bu yüzden, yeryüzünde sen gibi, yaşayan fosil bi mahlûkatlardan çok deil bi tane olsun; başka da var ya da yok, olup olmadığından kesinkes emin olmadıktan sonra ölmemelisin bi.. işte, bunu bilmek için de, hemen her bi insan hüznünün arkasından yürümeli ama kimsenin hikâyesine de dokunmamalısın; hani bi anlamadan dinlemeden, bi huzura ermeden, huzurla yanıp da kül olmadan bi sıır gibi ölceksen?!..
ama nasıl olcak ki bu?!. hani bizzat sen, kendin ve o körolası bakarkör ruhun aldanmaya, ateşlere atılmaya, her insan hikâyesine yanmaya o kadar hevesli ve yanmak için o kadar da müsaitken, ‘ben!.. yoruldum artık, oynamıyorum ve şayet bi sakıncası da yoksa ve de mümkünse de artık ve de elbet müsaitse de şartlar ve durum şâyet, yanarak yaşamanın o olağanüstü lezzetinin sihrini de bozmadan tabii, hayatın bi kenarında kısık bi ateşinde pişebilir, vaktim geldiğinde de müsâit bi zamanında ve yerinde dünyanın; hayattan inebilir miyim?!’ diyebilir misin?!.
..
lan gönül!. bak, en mahrem, en korunaklı bireysel alanını yağmaya açıyosun, ona göre!. hani senin, şurda uluorta, uç uçuk şeyler söylemekle yaptığın şu dangalaklık bi kendi kendine gelin-güvey oluyor olmaktan başka bişey değil.. oysa sen, allah korusun yani, bi megalomanyak narsist filan da değilsin ööle!. hayata daha aklın ilk erdiğinde bi öpüp öldürmüştün narsist yanlarını; içinde bırak bi şekillenip yeşillenmeyi, daha embriyo bile değilken.. işte bu yüzden de şurda yaptığın şu dallamalık, allahın bi tek kulunun bile umrunda değil!.
yani ki, gönül; senin şu sığırlığın kimsenin bi haltına yaramıycak ve tek bi sığırlık spekülatörünün bi yerinde olmayacak bişey!. öyle yani!.
..
(gönül cidden kafayı yemiş!.)